Yola devam edildi, Selen kendine geldi ve şimdi Fethiye sapağı karşıda belirdi. Burda dikkat edilecek nokta, ilk tabelaya omuz silkerek devam etmek. Çünkü boş yere ilçe dolaştırıyor size! Ha görelim derseniz tabi girin, ama artık Selen ve Gökçen için kalınacak yere varıp bavullara parmak bile dokundurmadan bir süre yatakta uzanıp duvara boş bakmak daha cazip geliyordu.

Merhaba Elze Hotel! 3 günlüğüne senin adın evmiş. Burası Hisarönü mahallesinde, küçük ama bakımlı, işletmecileri ise bir o kadar harika insanlar olan, yüzme havuzlu, odaları klimalı, minik balkonlu hatta odalarında su ısıtıcısı olan (Selen gibi sabah uyanınca kahve içmeden kendine gelemeyenler için bu detay eminim altın değerindedir), fiyat/performans değerlendirmesinden takdirle geçen bir otel. Spa, Resort, 7 yıldız çılgınlığı mı burası? Hayır, ama ihtiyacımız olan temiz havlu temiz yatak ve duş üçlüsü layığıyla var işte. Yeter? Bir de, arabasız olanlar için toplu taşıma araçları gerekecektir sahile inmeye. Otel böyle işte. Pimpirik Selen de beğendi, rahat adam Gökçen de.

Şipşak bir havuz seansı ile ayıldıktan sonra istikamet Ölüdeniz sahili. Aklınızda olsun, sahilde yol sizi zorunlu olarak sağa yönlendirir ama oraya gelmeden son sol sokak bir otopark girişidir. Biz hep aracı oraya park ettik. Arabadan indikten sonra da canımız, içimizi ferahlatacak bir şeyler istedi.  Bunu da Help Beach Lounge’da bulduk.  O nasıl dipsiz kuyu bir menü öyle, herşey nasıl nefis geliyor kulağa! Elbette güneyde tatil yapmayı sevenler şimdi gülümsüyordur. Evet, biz de menüdeki herşeyi yemek istedik. Ama aradığımız şey ferahlık, o da en kolayından dondurma ve limonata ikilisi. Siz de mi limonatanın içindeki taze nane dalını umarsızca koparıp yiyenler kulübündensiniz? Ah nefis. Oh çok iyi geldi. Güneş de alçaldı, yanmıyoruz da, haydi biraz adımlayalım.

Herkes ne kadar aktif, hep birileri bir şeyler yapıyor. En çok paragliding sevdalıları, havada süzülüp de iki adım ötemize inenler takıldı gözümüze. Ah korkusuz maceracılar sizi! Düşüncesi bile Selen’i gerdi. “Havada yufka kadar paraşütle olmayı bir kenara koy, ben iki ayağımın üzerine inemem pat diye arkadaş, hemen orada ambulansı hazır edin de koşarmış gibi yapıp duramadığım için burnumdan geriye kalanları bir an önce hastaneye yetiştirebileyim.” Herhalde ona en güzeli tekne turu.  St. Nicholas’tan Akvaryum Koyu’na bir çok yerde durmalı tüm gün aktivite. Tav olduk, biz de varız! Bu da cepte, başka ne yapsak? Kabak Koyu’na gidelim? Haydi gidelim!

kabak

Kabak civarları

Yok öyle olmuyormuş. Yol zaten tek arabalık da, zorlayıp iki araç bir şekil geçip gidiyorsun, o da bir yere kadar. Sonrasında arabanızı park edip servislerle devam etmeniz gerekiyormuş. Sağol kalsın, kulağa çok yorucu geliyor! Ay şekerim boşver geri dönelim dedik ve hahayt iyiki de dedik. Yol üzerinde siz burada mı yaşıyorsunuz yani normalde diye kendi kendimize sordurtan yer; Faralya Köyü! Hem güneşi batırmak hem de bir şeyler atıştırmak için daha güzel bir yerde duramazdık. Buz gibi biralarımızı içtik, karnımızı doyurduk, güneşi batırdık. Ahh tatil, canım içi tatil. Ne güzel şeysin sen. Çok güzelsin de, gözlerimiz kapanıyor. Otele dönüp mis gibi bir uykuyu  hakettik. Yarın daha da çok şey yapmak için enerjiye ihtiyacımız var.  Bekle bizi tekne, bekle bizi güneş!

YAZAR HAKKINDA

1 Comment

  1. ercan says:

    14/08/15 @ 01:30 

    o zaman dans

    Cevapla

YORUM BIRAKIN.